28 Kasım 2012 Çarşamba

Karnizm Dersleri: “Et”in Anlamı


-eski bir çeviri-

Kelly Garbato

Melanie Joy karnizmin “et”in tüketimine yönelik düşünmeyişimizin altını çizen görünmez bir inanç sistemi (ya da ideoloji) olduğunu söylüyor. Bu davranışı öylesine içselleştirmişiz ki –yani “et”yemeyi- bunu bir seçim olarak görmüyoruz, tersine kör bir şekilde onu normal ve gerekli bir şey, bir hayat tarzı olarak kabul ediyoruz; “et”tüketimi, “neyse o”dur. Karnizm vejetaryenizmin mantıksal zıddını oluşturuyor; insan et yememeye karar verebileceği gibi et yemek de bir seçim aslında. Ancak “vejetaryenizm” ve “veganizm” terimleri genel bir deyişken “karnizm” için böyle bir sözcük bulunmuyor. “Et” tüketimini destekleyen ideolojinin bir ismi olmadığı için, “et”yemek doğal, kaçınılmaz ve inanç sistemimiz dışında kalan bir şey olarak görülüyor. Ya da hiç görülmüyor- görünmez oluyor. Bunu düşünmekten uzak durabiliyoruz; çünkü bunu konuşmak için araçlarımız yani kelimelerimiz yok. İsim vererek güç sahibi oluyoruz. Kelimeler önemli.

Bu bence Karnizm’in en büyük gücü. Tek bir basit kelimeyle Dr.Melanie Joy “et”kültürümüzü eleştirmek adına, ortaya çıkarmak adına bize bir alet veriyor. “Karnizm” kelimesi perdenin arkasındaki seçimlerin peçesini açıyor- bu seçimler içimizdeki merhamet duygusuyla öylesine uyumsuz ki Dr. Joy bu seçimlerimizi savunmak için elimizden geleni yaptığımızı öne sürüyor. Makro bir düzeyde buna psikolojik uyuşma deniyor: “deneyimimizden mental ve duygusal anlamda kopuyoruz; kendimizi “uyuşturuyoruz”…psikolojik uyuşma adaptif bir süreçtir, faydalıdır, şiddetle başa çıkmamıza yardımcı olur. Ama şiddete izin vermek amacıyla kullanıldığında yıkıcı ve yok edici bir özellik kazanır.”

Hem bireysel hem de kurumsal bir düzeyde psikolojik uyuşmayı başarabilmemiz için bir dizi savunma mekanizmasına başvururuz:

1. İnkâr: Buna ayrıca pratik görünmezlik adı da verilir. Dr. Joy’un öne sürdüğü şekliyle inkâr, “et” üretiminin (ayrıca süt ve yumurtanın) korkunç gerçekliğinin bizler için bir görünmezlik zırhıyla kaplandığı sürecin ta kendisidir. Örneğin; milyarlarca tavuk, hindi, inek, domuz, kuzu vb. yetiştiriyoruz her yıl; ama onlar neredeler? Çok azımız gerçekten, belki de hiç, hayvanların otladığına şahit oluruz, yavrularını yetiştirdiğine, çimlerde güneşlendiklerine ya da kirin içinde yuvarlandıklarına tanık oluruz. Ama oradalar işte: on binlercesi devasa, penceresiz, şehrin dış bölgelerindeki büyük komplekslerin içine yerleştirilmiş, tıkıştırılmış durumdalar. Bu hayvanlar insanın dikkatini çekmeyen kamyonlarla kesime götürülüyorlar; ancak mezbahada ya da açık artırmada satılmaları ya da ölmeleri için kapılar açıldığında rahat nefes alabiliyorlar. Çoğumuz “et”, yumurta ve süt yemekten hoşlandığımız için, işte hoşlandığımız şey böyle elde ediliyor.


2. Kaçınma: İnkârın karşıtı olan kaçınma da sembolik bir görünmezlik içeriyor; bilmeden bilmek gibi bir anlama geliyor. Hayvancılık endüstrisi –hiç bir büyük sosyal kurumdan mesela hükümet ya da medya gibi kurumlardan destek görmeden bize “et” üretimi hakkında saçma sapan, şeffaf yalanlar söylüyor, biz de memnun memnun yutuyoruz hepsini.”İnsancıl et” bir şakadan başka ne ki; organik, free-range, çimle beslenmiş gibi etiketler ve benzerleri endüstrinin lobicilik faaliyetleri ile artık anlamsız, manasız bir hâl almış bulunuyor, ve ne olursa olsun hiç bir gereksiz ölüme “insancıl” gibi bir etiket koyamayız zaten. Devlet gıda güvenliğine, hayvan refahına ve çevresel sorumluluğa dair bir sürü kurallar koymuş olsa da bu kurallar hiç bir yaptırım gücü olmadan ve boşluklardan faydalanarak arada kaynayıp gidiyor. Örneğin; tavuklar Hayvan Refahı Kanunu’na ya da Laboratuar Hayvanları Refahı Kanunu’na göre hayvan kabul edilmiyor. Hayvancılık endüstrileri tekellerinden pisliklerini (yani dışkı dolu göletlerini) temizlemeleri istenebilir- ama vergi paralarından bir şekilde paçayı sıyırmanın yolu bulunur.

3.Meşrulaştırma: Kendimizi karnizmin “adilliği” konusunda ikna etmek için bir dizi efsaneye başvururuz. Bu mitler genelde 3 adettir:

Normal:Karnizm artık normalize edilmiştir, ilkeleri artık sosyal norm haline gelmiştir. Sosyal normlar hem tanımlayıcı (yani neyin nasıl olduğunu anlatan) hem de kural koyucu ve emreden (yani şu anda neyin nasıl olması gerektiğini dikte eden) bir tarz koyarlar ortaya.

Doğal: Eğer bir şey “doğal” ise, o zaman “haklı görülebilir” bir özellik taşıyor olması gerekir. Doğal olanın haklı gösterilebilir olana doğru aldığı yol ancak doğallaştırma süreci ile gerçekleşebilir… bir ideoloji doğallaştırıldığında ilkelerinin doğa yasalarıyla uyum içerisinde olduğuna inanılır. O halde “doğal”= “herşeyin olması gerektiği gibi olması”dır.

Gerekli: Karnizmin sözde “doğal”lığına yakınen bağlı olan bu “et”in sözde “gerekliliği” de durumu kaçınılmaz kılar; ortada seçim filan yoktur. Ama “et” tüketimi bir seçimdir- endüstrileşmiş toplumlarda en azından- vegan ya da vejetaryenler bunu ispat edebilirler.

4.Nesneleştirme:Nesneleştirme aracılığıyla, yaşayan ve hisleri olan canlıları bir nesne haline dönüştürürüz; onları nesneleştiririz. Böylece bir inekle bir televizyon seti arasında bir fark kalmaz- ikisi de “modern” ve “uygar” toplumumuzda bir eşyadır.

5.Birey Olmaktan Çıkarma: Bu süreç aracılığıyla hayvanları bireysel kimliklerinden koparır ve onları bir grubun parçaları olarak görürüz. Gruptaki bir birey grubun geri kalanından ayırd edilemez bir şey olarak düşünülür; böylece duygu sahibi tekil canlılar aşina olmadığımız soyutlamalara dönüşürler.

6. İki Gruba Ayırma: İki gruba ayırma da hayvanları iki ayrıksı ve genelde birbirine zıt kategoriye bölmek demektir: yenebilir/yenemez, şirin/çirkin, kirli/temiz gibi. Bu kategoriler aslında kendi önyargılarımıza dayanan keyfî basmakalıplar olup gerçeklikle alâkalı değillerdir. Nesneleştirme ve birey olmaktan çıkarma süreçleriyle beraber iki gruba ayırma süreci de bize kendimizi “gıda” hayvanlarından istediğimiz zaman “uzakta” tutma olanağı vermektedir.

7. Rasyonalizasyon: Bir davranışı rasyonalize etmek demek, onu temelde akıl dışı olan bir davranışa akılcı bir açıklama getirme çabasına girişmek demektir. Hayvancılık israfçı, sürdürülemez ve insan sağlığına ve çevreye zararı bulunan bir olgudur, dahası, herşeyden önce milyarlarca hayvanın esir edilip şirket çıkarları, gelenek ya da damak tadı adına öldürülmesi sebebiyle zulümdür. Ancak kültürümüz bu akıl dışı iş ve etik modelleri adına işgören bir sürü rasyonalizasyon örneği ile dolu.

8. Kopma: Dr.Melanie Joy tarafından “psikolojik uyuşmanın tam da kalbinde” yattığı söylenen kopma süreci, “psikolojik ve duygusal olarak tecrübe ettiğimiz şeyin gerçekliğinden kopuşumuzdur; artık tamamen orada olmamamız ya da bilinçli olmamamızdır”. Çoğu kez, kopma süreci travmatik bir tecrübe sonucu oluşur, meselâ fiziksel bir saldırıya şahit olur ya da bunu tecrübe ederken böyle bir durum yaşanabilir. “Et” üretiminin on milyarlarca hayvanın her yıl saldırıya uğrayıp öldürülmesi demek olduğunu düşündüğümüzde ve “et” yemenin de aslı itibariyle bir zamanlar yaşayan ve hisseden bir bireyin tüketilmesi olduğunu göz önüne aldığımızda bizleri üzen tecrübeleri yeniden yaşamamızı bir şekilde engelleyen aynı psikolojik savunma mekanizmaların her hayvan temelli öğünle aslında bir başka canlının yaşama ve ölme cehennemine doğrudan katıldığımız gibi rahatsız edici bir gerçekten bizi koruduğunu görürüz.

Eylem Çağrısı

Karnizme karşı çıkmak için Dr.Melanie Joy “tanık olmamız” gerektiğini – yani görünmez olanı görünür kılmamız gerektiğini söylüyor. En derinde, tanık olmak; “et” yiyen kültürümüze bir isim vermek, onu tanımlamak ve ona meydan okumak anlamına geliyor. Vegan olmayan bir dünyada vegan olmak gibi basit birşey olabilir bu- gerçekten de bir çok insan için veganizm ahlâki alt çıtadır- böyle hareket etmek alternatif bir varoluş biçimine kendini açmak demektir. Hayvan barınaklarına bağış yapmak ya da oralarda gönüllü olmak, protestolara katılmak, yazmak, fotoğraf, eylemcilik olarak sanat etkinlikleri- yuvasız bir hayvanı sahiplenmek veya vegan kek satışları düzenlemek, yerel kütüphanenize vegan ve hayvan hakları kitapları tedarik etmek, merhametli vegan çocuklar yetiştirmek, açık kurtarmalara katılmak, yerel hayvan sömürüsü iş yerlerinin gizli video çekimlerini gerçekleştirmek- bunların hepsi (ve daha fazlası!) tanık olmanın örnekleridir.

Tanık olmak tabağımızda başlar-

ama orada bitmez.

Çeviri: Cem


21 Kasım 2012 Çarşamba

16 Kasım 2012 Cuma

nerde çokluk, orda bokluk..


Hiçbirşey doyurmuyor,
kitaplar; efrafta konuşan, koşuşturan insanlar gibi
boş, saçma, fazla - gereksiz ve genel geçer..
İşe yarar olanlardan pek az var :/

sonsöz; sol dizim ağrıyor, yağmur yağacak!



Asaf Avidan & The Mojos & Shlomi Shaban - Reckoning Song - NEW!


8 Kasım 2012 Perşembe

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...