30 Aralık 2012 Pazar

çekirdeği çıkarılmış yaşam formu..

..
birinci şahsın ikinci şahıs hakkında neler düşündüğünü yalnızca birinci şahıs bilebilir (ikinci sadece fantazisini yaşar), üçüncülere ise ancak malum olay düşer...

The Civil Wars - Sour Times

28 Aralık 2012 Cuma

Vejetaryenliğin Tarihçesi

Uzun zamandır bir vejetaryen ve yeni bir vegan olarak sağlıklı beslenebilmek için hayatımın şu çok yoğun olmayan sıralarında araştırıyorum. Pek çok faydalı site buldum ve bunları burada sizlerle de paylaşmak istedim.
http://www.vegankedi.com/
http://www.vejetaryenkulubu.com/
http://veganyasam.blogspot.com/
http://veganizm.blogspot.com/
http://veganyemekler.blogspot.com/
http://www.vegankolektif.org/
http://hayvanozgurluguhareketi.com/

http://veganyumyum.com/
http://zulmugoruntule.wordpress.com/
"Bir çoğumuza sürpriz gibi gelebilir ama, atalarımız milyonlarca yıl boyunca yarı-vejetaryen bir diyetle beslenmişlerdir. Bazı antropologlar atalarımızın yaman birer avcı olduğunu düşünseler de; son yapılan çalışmalarda bu görüş değişmiş, avcı-toplayıcı oldukları görüşü ağırlık kazanmıştır. Nitekim günümüzde hala benzer ilkel şartlarda yaşayan Avustralya aborijinleri veya Afrika`daki Kung toplulukları, yemiş, tohum, meyve ve sebze ağırlıklı beslenmekte, diyetlerinin sadece dörtte birlik kısımları hayvani gıdalardan oluşmaktadır.
Vejetaryenlik, Batıdaki pek çok güzel fikrin esin kaynağı olan eski Yunan`dan gelişmiştir. Pisagor tanınan en meşhur vejetaryen idi. Onun dışında Diyojen, Plato ve Epikür gibi filozoflar da vejetaryen beslenme tarzını benimsemişlerdi. Daha sonra Romalılar, her ne kadar düşmanlarını aslanlara yem yapmakla ünlüyseler de, Yunanlardan aldıkları "vejetaryen beslenme" tarzını benimsediler. O devirlerde ağırlıklı olarak etle beslenen Germen ırkı, Yunan ve Roma kültürlerince "barbar" olarak değerlendirilirdi.
Roma`nın düşüşü ve Hıristiyanlığın yayılışı, vejetaryenlik açısından karanlık bir dönemin başlangıcıydı. Hıristiyanların büyük bir kesimi için, hayvanların kullanılması, öldürülüp yenmesi tamamen mubah sayıldı çünkü onların inancına göre Tanrı hayvanları, sırf insana hizmet etsinler diye yaratmıştı. Sadece bazı keşişler, insandaki hayvani tutkuları bastırmak amacıyla et yemekten kaçınılması gerektiğini düşünüyorlardı onlar et yememekle manevi açıdan gelişeceklerine inanıyorlardı. (Et yemenin saldırganlığı artırdığı konusunda, günümüzde bazı bilimsel tezler mevcuttur.)
15. yüzyılda klasik felsefe,sanat ve bilimdeki gelişmelerden sonra Avrupa, vejetaryenliği yeniden keşfetti. Leonardo Da Vinci dönemin en ileri gelen vejetaryenlerindendi.
18. ve 19. yüzyıllar vejetaryen Rönesansı kabul edilebilir. Zira Darwin`in buluşları, hayvanların insanlardan temelde tamamen farklı yaratıklar olmadıklarını, sadece daha az gelişmiş olduklarını ortaya koydu. Hayvanların uzak akrabamız oldukları fikri, o dönemin diğer insani reform hareketlerinin içinde yerini aldı: Artık vejetaryenler ve hayvan hakları savunucuları, aynı anda kölelik aleyhtarlığı ve çocuk hakları konularında da birlikte mücadele etmeye başladılar. Avrupa`da vejetaryenlik üzerine ilk kitapların ortaya çıkması da bu döneme rastlar. Leo Tolstoy ve Percy Bysshe Shelley gibi yazarlar etsiz beslenme tarzının avukatlığına soyundular.
1800 yıllarının başında bazı Hıristiyan toplulukları da vejetaryen beslenmeyi benimseyerek, ona bazı dini anlamlar yüklemeye başladılar. Örneğin İsa`nın merhamet öğretilerinin hayvanlara karşı da uygulanması gerektiğini, Tanrıya olan görevleri yerine getirebilmek için sağlıklı olunması gerektiğini ve bu şekilde daha sağlıklı yaşayacaklarını ileri sürdüler. Böylece, dindar kişilerden oluşan bir grup, 1847`de ilk Vejetaryen Derneğini kurarak; dünya kardeşliğini sağlamak; mutlu, barışçıl ve uygar yaşamak için vejetaryen beslenmenin yaygınlaşması gerektiğini öne sürdüler. (Bu dernek "Vegetarian Society of the United Kingdom" adı altında halen faaliyetlerine devam etmektedir.)
20.yüzyıla gelindiğinde vejetaryen dernek sayısı arttı. George Bernard Shaw ve Mahatma Gandi gibi kişiler öncülüğünde bu beslenme tarzı yayılmaya devam etti. 1908`de kurulan ve halen faaliyette olan "Uluslararası Vejetaryen Birliği" konferanslar tertipleyerek dünyanın tüm vejetaryenlerini bir araya getirmekte ve bilgi alışverişini sağlamaktadır.
1960-70`li yıllarda, sosyal hareket ve evrensel bilinçlenmenin artmasıyla (diyetin sağlık üzerindeki etkisinin anlaşılması, Doğu felsefelerine karşı uyanan ilgi, insanın çevreye yaptığı zararların yarattığı endişe, barış hareketleri, baskı görenlere destek hareketleri ve mükemmel topluma kavuşma arzusu ...gibi), vejetaryenlik daha da önem kazanmaya başladı."

References:The Origins of Modern Vegetarianism" Amato & Partridge & eatveg.com
http://www.vejetaryenkulubu.com

..sanki benim için yapılmış :p


Parov Stelar - The princess

24 Aralık 2012 Pazartesi

Hayvanlar için 'Kaputa Vur!'


Hayvan hakları savunucuları soğuk havadan korunmak için otomobil motorlarına sığınan hayvanlar adına "Kaputa Vur!" kampanyası başlattı.



ntvmsnbc
Güncelleme: 17:16 TSİ 24 Aralık. 2012 Pazartesi
İSTANBUL - Kışın gelmesiyle soğuktan korunmak için otomobil motorlarına sığınan hayvanlar zarar görmesin diye hayvan hakları savunucuları "Kaputa Vur!" kampanyası başlattı.
Çok sayıda kedi, köpek, sincap gibi küçük hayvanların otomobillerin çalışmasıyla sığındıkları motorda ölüm tehlikesiyle karşı karşıya kaldığını belirten hayvanseverler, otomobil sahiplerinden motoru çalıştırmadan önce kaputa vurmasını istedi.
Kampanya, sosyal medya kullanıcıları tarafından duyurulurken bazı hayvanseverler de basılı görselleri otomobillerin üzerine bırakarak hayvanlar için uyarıda bulunuyor.

yol-yordam, olabilirlik..

...


Arcade Fire - The Suburbs

20 Aralık 2012 Perşembe

herşeyden vazgeçebilmenin dayanılmaz hafifliği..

şu hayata sen daha yeni başlıyorken birileri  (ilgili şahıslar) senden vazgeçebiliyorsa;
genlerinde seninde hayatta vazgeçemeyeceğin hiçbirşey kalmıyor!

doğuştan işlenen..

James Vincent McMorrow - Breaking Hearts

14 Aralık 2012 Cuma

semizotu salatası

..2 manda edinmem lazım, 1de onların rahat yaşayabilecekleri kadar büyük birazcıkta ıslak bir yer, e azıcıkta romantik öğeler..
Sonra bebekleri olur-fazladan sütleri olur-belki benimle paylaşmak isterler, bende semizotuyla değerlendiririm fazla sütten üreteceğim yoğurdu..

oooffff offff çok çalışmam lazım çooookkkk!

....

Imany - You Will Never Know


7 Aralık 2012 Cuma

son kalanlar da yola çıkmak üzere..

..
Dışarda havalar soğurken bir sonraki yayında içeriden sıcak ve espirili bir kare bulacaksınız..

Feyza Eren - Puttin' On The Ritz


28 Kasım 2012 Çarşamba

Karnizm Dersleri: “Et”in Anlamı


-eski bir çeviri-

Kelly Garbato

Melanie Joy karnizmin “et”in tüketimine yönelik düşünmeyişimizin altını çizen görünmez bir inanç sistemi (ya da ideoloji) olduğunu söylüyor. Bu davranışı öylesine içselleştirmişiz ki –yani “et”yemeyi- bunu bir seçim olarak görmüyoruz, tersine kör bir şekilde onu normal ve gerekli bir şey, bir hayat tarzı olarak kabul ediyoruz; “et”tüketimi, “neyse o”dur. Karnizm vejetaryenizmin mantıksal zıddını oluşturuyor; insan et yememeye karar verebileceği gibi et yemek de bir seçim aslında. Ancak “vejetaryenizm” ve “veganizm” terimleri genel bir deyişken “karnizm” için böyle bir sözcük bulunmuyor. “Et” tüketimini destekleyen ideolojinin bir ismi olmadığı için, “et”yemek doğal, kaçınılmaz ve inanç sistemimiz dışında kalan bir şey olarak görülüyor. Ya da hiç görülmüyor- görünmez oluyor. Bunu düşünmekten uzak durabiliyoruz; çünkü bunu konuşmak için araçlarımız yani kelimelerimiz yok. İsim vererek güç sahibi oluyoruz. Kelimeler önemli.

Bu bence Karnizm’in en büyük gücü. Tek bir basit kelimeyle Dr.Melanie Joy “et”kültürümüzü eleştirmek adına, ortaya çıkarmak adına bize bir alet veriyor. “Karnizm” kelimesi perdenin arkasındaki seçimlerin peçesini açıyor- bu seçimler içimizdeki merhamet duygusuyla öylesine uyumsuz ki Dr. Joy bu seçimlerimizi savunmak için elimizden geleni yaptığımızı öne sürüyor. Makro bir düzeyde buna psikolojik uyuşma deniyor: “deneyimimizden mental ve duygusal anlamda kopuyoruz; kendimizi “uyuşturuyoruz”…psikolojik uyuşma adaptif bir süreçtir, faydalıdır, şiddetle başa çıkmamıza yardımcı olur. Ama şiddete izin vermek amacıyla kullanıldığında yıkıcı ve yok edici bir özellik kazanır.”

Hem bireysel hem de kurumsal bir düzeyde psikolojik uyuşmayı başarabilmemiz için bir dizi savunma mekanizmasına başvururuz:

1. İnkâr: Buna ayrıca pratik görünmezlik adı da verilir. Dr. Joy’un öne sürdüğü şekliyle inkâr, “et” üretiminin (ayrıca süt ve yumurtanın) korkunç gerçekliğinin bizler için bir görünmezlik zırhıyla kaplandığı sürecin ta kendisidir. Örneğin; milyarlarca tavuk, hindi, inek, domuz, kuzu vb. yetiştiriyoruz her yıl; ama onlar neredeler? Çok azımız gerçekten, belki de hiç, hayvanların otladığına şahit oluruz, yavrularını yetiştirdiğine, çimlerde güneşlendiklerine ya da kirin içinde yuvarlandıklarına tanık oluruz. Ama oradalar işte: on binlercesi devasa, penceresiz, şehrin dış bölgelerindeki büyük komplekslerin içine yerleştirilmiş, tıkıştırılmış durumdalar. Bu hayvanlar insanın dikkatini çekmeyen kamyonlarla kesime götürülüyorlar; ancak mezbahada ya da açık artırmada satılmaları ya da ölmeleri için kapılar açıldığında rahat nefes alabiliyorlar. Çoğumuz “et”, yumurta ve süt yemekten hoşlandığımız için, işte hoşlandığımız şey böyle elde ediliyor.


2. Kaçınma: İnkârın karşıtı olan kaçınma da sembolik bir görünmezlik içeriyor; bilmeden bilmek gibi bir anlama geliyor. Hayvancılık endüstrisi –hiç bir büyük sosyal kurumdan mesela hükümet ya da medya gibi kurumlardan destek görmeden bize “et” üretimi hakkında saçma sapan, şeffaf yalanlar söylüyor, biz de memnun memnun yutuyoruz hepsini.”İnsancıl et” bir şakadan başka ne ki; organik, free-range, çimle beslenmiş gibi etiketler ve benzerleri endüstrinin lobicilik faaliyetleri ile artık anlamsız, manasız bir hâl almış bulunuyor, ve ne olursa olsun hiç bir gereksiz ölüme “insancıl” gibi bir etiket koyamayız zaten. Devlet gıda güvenliğine, hayvan refahına ve çevresel sorumluluğa dair bir sürü kurallar koymuş olsa da bu kurallar hiç bir yaptırım gücü olmadan ve boşluklardan faydalanarak arada kaynayıp gidiyor. Örneğin; tavuklar Hayvan Refahı Kanunu’na ya da Laboratuar Hayvanları Refahı Kanunu’na göre hayvan kabul edilmiyor. Hayvancılık endüstrileri tekellerinden pisliklerini (yani dışkı dolu göletlerini) temizlemeleri istenebilir- ama vergi paralarından bir şekilde paçayı sıyırmanın yolu bulunur.

3.Meşrulaştırma: Kendimizi karnizmin “adilliği” konusunda ikna etmek için bir dizi efsaneye başvururuz. Bu mitler genelde 3 adettir:

Normal:Karnizm artık normalize edilmiştir, ilkeleri artık sosyal norm haline gelmiştir. Sosyal normlar hem tanımlayıcı (yani neyin nasıl olduğunu anlatan) hem de kural koyucu ve emreden (yani şu anda neyin nasıl olması gerektiğini dikte eden) bir tarz koyarlar ortaya.

Doğal: Eğer bir şey “doğal” ise, o zaman “haklı görülebilir” bir özellik taşıyor olması gerekir. Doğal olanın haklı gösterilebilir olana doğru aldığı yol ancak doğallaştırma süreci ile gerçekleşebilir… bir ideoloji doğallaştırıldığında ilkelerinin doğa yasalarıyla uyum içerisinde olduğuna inanılır. O halde “doğal”= “herşeyin olması gerektiği gibi olması”dır.

Gerekli: Karnizmin sözde “doğal”lığına yakınen bağlı olan bu “et”in sözde “gerekliliği” de durumu kaçınılmaz kılar; ortada seçim filan yoktur. Ama “et” tüketimi bir seçimdir- endüstrileşmiş toplumlarda en azından- vegan ya da vejetaryenler bunu ispat edebilirler.

4.Nesneleştirme:Nesneleştirme aracılığıyla, yaşayan ve hisleri olan canlıları bir nesne haline dönüştürürüz; onları nesneleştiririz. Böylece bir inekle bir televizyon seti arasında bir fark kalmaz- ikisi de “modern” ve “uygar” toplumumuzda bir eşyadır.

5.Birey Olmaktan Çıkarma: Bu süreç aracılığıyla hayvanları bireysel kimliklerinden koparır ve onları bir grubun parçaları olarak görürüz. Gruptaki bir birey grubun geri kalanından ayırd edilemez bir şey olarak düşünülür; böylece duygu sahibi tekil canlılar aşina olmadığımız soyutlamalara dönüşürler.

6. İki Gruba Ayırma: İki gruba ayırma da hayvanları iki ayrıksı ve genelde birbirine zıt kategoriye bölmek demektir: yenebilir/yenemez, şirin/çirkin, kirli/temiz gibi. Bu kategoriler aslında kendi önyargılarımıza dayanan keyfî basmakalıplar olup gerçeklikle alâkalı değillerdir. Nesneleştirme ve birey olmaktan çıkarma süreçleriyle beraber iki gruba ayırma süreci de bize kendimizi “gıda” hayvanlarından istediğimiz zaman “uzakta” tutma olanağı vermektedir.

7. Rasyonalizasyon: Bir davranışı rasyonalize etmek demek, onu temelde akıl dışı olan bir davranışa akılcı bir açıklama getirme çabasına girişmek demektir. Hayvancılık israfçı, sürdürülemez ve insan sağlığına ve çevreye zararı bulunan bir olgudur, dahası, herşeyden önce milyarlarca hayvanın esir edilip şirket çıkarları, gelenek ya da damak tadı adına öldürülmesi sebebiyle zulümdür. Ancak kültürümüz bu akıl dışı iş ve etik modelleri adına işgören bir sürü rasyonalizasyon örneği ile dolu.

8. Kopma: Dr.Melanie Joy tarafından “psikolojik uyuşmanın tam da kalbinde” yattığı söylenen kopma süreci, “psikolojik ve duygusal olarak tecrübe ettiğimiz şeyin gerçekliğinden kopuşumuzdur; artık tamamen orada olmamamız ya da bilinçli olmamamızdır”. Çoğu kez, kopma süreci travmatik bir tecrübe sonucu oluşur, meselâ fiziksel bir saldırıya şahit olur ya da bunu tecrübe ederken böyle bir durum yaşanabilir. “Et” üretiminin on milyarlarca hayvanın her yıl saldırıya uğrayıp öldürülmesi demek olduğunu düşündüğümüzde ve “et” yemenin de aslı itibariyle bir zamanlar yaşayan ve hisseden bir bireyin tüketilmesi olduğunu göz önüne aldığımızda bizleri üzen tecrübeleri yeniden yaşamamızı bir şekilde engelleyen aynı psikolojik savunma mekanizmaların her hayvan temelli öğünle aslında bir başka canlının yaşama ve ölme cehennemine doğrudan katıldığımız gibi rahatsız edici bir gerçekten bizi koruduğunu görürüz.

Eylem Çağrısı

Karnizme karşı çıkmak için Dr.Melanie Joy “tanık olmamız” gerektiğini – yani görünmez olanı görünür kılmamız gerektiğini söylüyor. En derinde, tanık olmak; “et” yiyen kültürümüze bir isim vermek, onu tanımlamak ve ona meydan okumak anlamına geliyor. Vegan olmayan bir dünyada vegan olmak gibi basit birşey olabilir bu- gerçekten de bir çok insan için veganizm ahlâki alt çıtadır- böyle hareket etmek alternatif bir varoluş biçimine kendini açmak demektir. Hayvan barınaklarına bağış yapmak ya da oralarda gönüllü olmak, protestolara katılmak, yazmak, fotoğraf, eylemcilik olarak sanat etkinlikleri- yuvasız bir hayvanı sahiplenmek veya vegan kek satışları düzenlemek, yerel kütüphanenize vegan ve hayvan hakları kitapları tedarik etmek, merhametli vegan çocuklar yetiştirmek, açık kurtarmalara katılmak, yerel hayvan sömürüsü iş yerlerinin gizli video çekimlerini gerçekleştirmek- bunların hepsi (ve daha fazlası!) tanık olmanın örnekleridir.

Tanık olmak tabağımızda başlar-

ama orada bitmez.

Çeviri: Cem


21 Kasım 2012 Çarşamba

16 Kasım 2012 Cuma

nerde çokluk, orda bokluk..


Hiçbirşey doyurmuyor,
kitaplar; efrafta konuşan, koşuşturan insanlar gibi
boş, saçma, fazla - gereksiz ve genel geçer..
İşe yarar olanlardan pek az var :/

sonsöz; sol dizim ağrıyor, yağmur yağacak!



Asaf Avidan & The Mojos & Shlomi Shaban - Reckoning Song - NEW!


8 Kasım 2012 Perşembe

10 Ekim 2012 Çarşamba

sonbahar geldi,
artık dünyaya uyanma vakti..

Ane Brun - Big in Japan 





5 Ekim 2012 Cuma

Lykia yolunda..

sonunda tatili geldi bizim kurbaanın, atladı atına uçtu kaş'a..
en sewdiği şey alışveriş,
çarşıda keçiboynuzu ararken karşılaştı ulu benekli sarı kurbaayla,
ulu kurbaa onu tiyatronun eteklerine yolladı,
aradığı şeyin yerini yalnız yanlız ot bilebilirdi..
yanlız ot fısıldadı..
-fıs-fıs-fıssss  lykia yolunda fıs..
Lykia yolunda koyuldu, dere tepe düz gitti..
yol sıradışı pek çok sürprizle doluydu..
şekerleme yapmak için üzerine çıktığı ağaç sardı bizim kurbaayı,
iddiasına göre tenleri uyuşuyormuş pek..
sıktı sıktı bizim kurbağayı ve çıkardı içindeki sırrı.. Kökleriyle aldığı sırrı yanındaki kuyuya verdi, kuyu rüzgarla keçilere fısıldadı sırrı..
sırrının heryere yayıldığını duyan midas çok sinirlendi ve lanetledi pörtlek kuurbaayı..
en az, üzerinde kilometrelerdir yürüdüğü kayaların kraterlerinin derinliğinde gözleri olan bir kurbaa gördü we o an anladı "o"ydu..lahidin içine sıçrayıp o'nu öptü we üzerindeki büyü bozulan pörtlek kurbaa canlandı..birlikte yola koyuldular..
sudoku çözüp beyin jimnastiği yaptılar..
kuyu,
içinde suyu,
suyun içendeki kurbaa dağa kaçar..
kızgın topraklardan serin sulara,
kaptanı köpek olan tekneyle
deniz-güneş
vik vik
birlikte sonsuza dek mutlu yaşayacaklarını umdular
mutlu son..
-THE END-
en kötü hikayem
bitmemiş olmaması önemli değil,
olmamış olması kötü.. 
yanlış sıralama, eksik anlatım
üstünde çalışacağım yawaş yawaş değişmeli...

vem vet - lisa ekdahl



Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...